Cebit Eurasia 2010 bilişim fuarı; yüzlerce yerli ve yabancı firmanın katılımıyla gerçekleşen, firmaların ürünlerini tanıttığı ve pazarladığı Avrasya’nın en büyük bilişim fuarı.
Fuarın dördüncü gününde arkadaşlarımla birlikte oradaydım. Fuar alanında geçirdiğimiz eğlenceli ve öğretici zaman, küçük İstanbul gezimiz ve gidiş-dönüşte otobüste geçirilen -bir o kadar tatlı ama bir o kadar da uykusuz- saatlerle iki güne çok şey sığdırmayı başardığımız İstanbul ziyaretimizin ana sebebiydi cebit 2010.
Fuara gidip gitmeme konusunda bazı kararsızlıklarımız olmuş olsa da , 9 Ekim sabahında fuar alanında kapıların açılmasını beklerken bulduk kendimizi. Ne İstanbul’un olumsuz hava koşulları ne yol çilesi ne de bitkin düşeceğimiz düşüncesi engel olamamıştı Cebit’e katılmamıza.
Fuar alanının açılmasıyla birlikte ikili ve üçlü gruplara ayrılarak fuar alanını meraklı gözlerle dolaşmaya başladık. Gözümüze takılan ilginç ürünleri inceliyor , ürünler hakkında kısa bilgiler alıyor ve aynı zamanda da katılımcı firmaların elimize tutuşturmaya çalıştıkları tanıtım kataloglarıyla meşgul oluyorduk.
Fuar alanını dolaşırken ilgimi çeken birçok ürün ve fikir oldu. Bunların başında 3D görüntüleme, kimyasal atıklardan elektrik üretmeyi başaran çekik gözlü dostlarımızın adını bilmediğim elektrik üretme cihazları , siemens’in yaşatılabilir şehirler projesi vb. ve daha şu anda aklıma gelmeyen bir çok ürün ve fikir. Ayrıca power Fm tırı , atık bilgisayar elektroniğiyle süslenmiş 2 tekerlekli yük arabası ve Trt standındaki robotumuz bir hatıra fotoğrafı için en iyi figuranlardı 😉 .
Saatler ilerliyordu, ellerimizdeki çantaların ağırlığı daha fazla hissettirmeye başlamıştı kendini. Dolaşılmadık salon, merak edilmemiş ürün kalmamıştı neredeyse. Akşam üstü fuardan ayrıldık. Hedef neresiydi; önce yemek yemek için iyi bir yer bulmak sonrasında Ortaköy daha sonra İstiklal ;).
İki saat süren aktarmalı bir yolculuğun ardından yemek yedik. Sonrasında Ortaköy’de boğaza karşı sohbet . Gerisi bilinen İstiklal işte. Kalabalık bir grupla yer bulma sorunu, yer beğenememe ıvır zıvır… Havanın soğuk ve yağışlı olduğunu da düşünürsek yer beğenememe konusunda da haklıydık. Neyse oturduk bir yere. Baya keyifli ve eğlenceli bir sohbet havası zamanın nasıl geçtiğini hissettirmemişti bize. İzmir’e dönme saati yaklaşmıştı iyice.Dönmeden önce şu meşhur ıslak hamburgerden yedik yine.
Küçük İstanbul ziyaretimiz bitmişti artık. Islanmıştık, yorgunduk, üşüyorduk. Sonrasında İzmir’e dönmek için otobüse bindik.Gerisini yorgunluktan hatırlamıyorum 🙂 .
Sabah İzmir’ e geldiğimizde herkesin yüzünde bir yorgunluk bitkinlik vardı ama gezinin vermiş olduğu keyif ve arkadaşlarla birlikte geçirilen zamanın mutluluğu hepsinin üzerindeydi 🙂 .